LÜTFEN OLABİLDİĞİNCE BÜYÜK BİR HIZLA PAYLAŞALIM!!!
MÜMTAZ SOYSAL'DAN KRİTİK ÇAĞRI!
Türkiye’de AKP’yle birlikte gelişen politikalar üzerine
aydınlar “Ulusal Seferberlik Çağrısı” adıyla bir metin yayınlayarak, bu metne
katılanları imza vermeye çağırdılar.
Türkiye’nin küresel güçler tarafından çok yönlü bir saldırı
altında olduğuna dikkat çekilen metinde, “Siyasal iktidar, bu tehlikeli durumu
halkın gözünden kaçıracak her türlü propaganda ve baskı aracını en etkili
biçimde kullanmaktadır” denildi.
Açıklamanın tam metni şöyle:
Cumhuriyetimiz, kuruluşundan bu yana en kritik günlerini
yaşamaktadır.
Çok yönlü sinsi bir işgal ile küresel güçlerin örtülü
sömürüsü sürdürülmekte ve ülke bütünlüğümüzü yıkıp ulusal birliğimizi
parçalamak isteyenlerin çabaları yoğunlaşmaktadır. Siyasal iktidar, bu
tehlikeli durumu halkın gözünden kaçıracak her türlü propaganda ve baskı
aracını en etkili biçimde kullanmaktadır.
“CUMHURİYET VE ATATÜRKÇÜLÜK TASFİYE SÜRECİNE SOKULMUŞTUR”
Mecliste muhalefet yok sayılmakta, Cumhuriyetin yansız ve
koruyucu kurumları üzerinde sindirme ve yandaşlaştırma amaçlı her türlü tertip
uygulanmaktadır.
Bizler, Prof. Dr. Mümtaz SOYSAL‘ın çağrısıyla, siyasal parti
bağı olsun olmasın bir araya gelen kişiler olarak, bu saptamalar karşısında her
yurtsever gibi gittikçe daha çok kaygı duymaktayız. Cumhuriyet ve Kemalizm; bu
topraklarda yaşayan insanların bu vatanın sahibi olmasını, ondan eşit pay
almasını ve yüksek bir yaşam düzeyine ulaşmasını amaçlar. Buna karşın,
Cumhuriyet ve Atatürkçülük tasfiye sürecine sokulmuştur. Sözde “serbest piyasa”
adıyla azgın bir sömürü düzeni dayatılmaktadır. Özelleştirme talanıyla
bağımsızlığın ve Cumhuriyetin temel ekonomik dayanakları ortadan kaldırılmış,
Ülkemiz tarım ve sanayi üretiminden koparılarak her yönden dışa bağımlı duruma
getirilmiştir. En önemli mal ve hizmet üretici kamu kuruluşlarımız, başta
enerji, iletişim, bankacılık, sigortacılık ve madencilik alanlarında olmak
üzere, yabancıların eline geçmiştir.
Yüklü dış borç, tehlikeli rakamlara varan cari açık, kaynağı
belirsiz sıcak para kullanımıyla krizleri erteleme çabası gibi yanlış
politikalar yüzünden ülke ekonomisi hızla tıkanmaya sürüklenmektedir.
“REJİM İSLAMİ FAŞİZME GİDİYOR”
Diktacı bir rejime (İslami faşizme!) gitmek, bu tıkanmanın
çözümü olarak görülmektedir.
Süregelen işsizlik, yoksulluk ve açlık sınırı altındaki
toplum kesimlerinin gitgide çoğalması, halkımızda, özellikle gençlerde gelecek
kaygısının artması, bir karmaşa döneminin açık belirtileridir. Temel hak ve
özgürlüklerin kullanılması, adil yargılanma ve savunma hakları, demokratik hak
arama yolları yasa ve hukuk tanımaz biçimde ortadan kaldırılmıştır. Sağlık
hizmetleri ancak parası olanların yararlanabileceği duruma getirilmiş, anayasal
Öğretim Birliği (mad. 174) bozulmuş, üniversitelerde siyasal kadrolaşma had
safhaya gelmiştir.
Çok ciddi derecede zedelenen yargı bağımsızlığı; “yüksek
yargının tek çatı altında toplanması” girişimiyle, tümüyle bağımsızlığını
yitirerek siyasallaşacaktır.
Emperyalist güçlerin araçlarından biri olduğu artık açıkça
anlaşılan bölücü terör örgütü ile ilişkiler, bölünmeyi meşrulaştıracak sözde
“Açılım” girişimleri ile sürmektedir.
“BAŞKANLIK GÖRÜNTÜLÜ BİR DİKTA REJİMİNE GİDİLİYOR”
Dış siyasette ulusal çıkarlar bir yana bırakılarak
Türkiye’miz, uluslararası güçlerin, ekonomik, siyasal ve askeri emellerine
taşeronluk yapar düzeye indirgenmiştir. Tüm bu vahim girişimleri tamamlayıcı ve
kalıcılaştırıcı bir son adım olarak başlatılan “Yeni Anayasa” tuzağının,
Türkiye Cumhuriyeti’ni başkalaştırma, “Başkanlık” görüntülü bir dikta rejimine
dönüştürme girişimi olduğu açıkça ortaya çıkmıştır. Yürürlükte bir anayasa
varken yapılacak işlemin adı ancak “anayasa değişikliği” olabilir. O da,
yürürlükteki anayasaca konmuş yöntemlere uyarak olur ve bunların başında,
“değiştirilemez” oldukları vurgulanan hükümlere uymak zorunluğu yer alır.
Bu anayasal zorunluk ortadayken iktidar partisine mensup
kimi hukukçuların belirttikleri gibi yürürlükteki anayasayı “ilga edilmiş“
-hukuksal olarak yok- sayıp “yeni anayasa” yapmaya girişmek düpedüz “sivil
darbe” dir ve açıkça anayasa suçudur. AKP’nin, Meclis’teki 4 partinin
katılımıyla kurulan “Uyum Komisyonu”nu, yeni anayasa yapma yöntemlerini kendisi
belirleyerek bir “asli kurucu iktidar” sayma manevrasını kabul etmek; hukuksal
olarak olanaksızdır.
“YENİ ANAYASA YAPMAK BU MECLİS’İN YETKİSİNDE DEĞİLDİR!”
AKP iktidarının kökü dışarıda bu politikaları pervasızca
sürdürmesi durumunda, bir ulus-devletimizin, yurt bütünlüğümüzün,
Cumhuriyetimizin, demokrasinin, toplumsal barışın kalmayacağı çok tehlikeli bir
döneme girilebilir.
Artık açıkça görülen bu karanlık gidişin engellenmesi için;
yurt bütünlüğü, ulusal birlik, laik-demokratik-sosyal-hukuk devleti ilkelerini
benimseyen; emek, eşitlik ve özgürlük duyarlığı taşıyan siyasal partilerimizi
ve demokratik kitle örgütlerini en kısa sürede güçlü bir birliktelik ve eylem
için direniş ve dayanışmaya, öz olarak VATAN SAVUNMASINA çağırıyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder