KAYBETMEK İÇİN DOĞANLARIN 10 ORTAK ÖZELLİĞİ
Bir filozof, “Hayat doğduğumuzda hepimize bir mermer bloğu
verir. Bazılarımız ondan güzel bir heykel yaparız, bazılarımız ise hoyratça
peşimizden sürükleyip paramparça ederiz” demişti.
Kaybedenler de kazananlar gibi benzer ve farklı özelliklere
sahiptir. Bazıları Leonard Cohen’in deyişiyle ‘görkemli kaybeden’dir. Bazıları
‘yokluğu anlaşılmaz’dır.
Bazıları kaybederken başkalarına da zarar verir. Bazıları
ise ‘sadece kendine zararlı’ kaybedendir. Kazananlar gibi kaybedenler de,
‘felsefeli kaybedenler’ ve ‘felsefesiz kaybedenler’ diye ikiye ayrılabilir.
Kazanmak gibi, kaybetmek de bağımlılık yapabilir.
Kaybetmişliğiyle barışmanın ötesine geçip, kaybetmeyi kimlikleştirmek de
mümkündür. Bu bağlamda ‘param yok’ demekle, ‘ben fakirim’ demek arasında dağlar
kadar fark vardır. Kaybetmeyi kimlik haline getirmek, -ki bunun Türk usulü
versiyonu arabeskleşmedir- kaybetmeyi kalıcı ve ‘sürdürülebilir’ hale getirir.
Kaybeden olmak için de bazı şekillerde düşünmek, bazı şekillerde
davranmak, bazı şeylere inanmak gerekir. Kaybeden olmanın da yapılacaklar ve
yapılmayacaklar listesi vardır. Kaybetmek için doğanlar pek fark etmeseler de,
kaybetmek için de çaba harcamak gerekir!
Peki hayat oyununda kaybetmeye yatkın insanların, düşünce ve
davranışlarında sıklıkla karşılaşılan ortak özellikler nelerdir?
1- İç disiplin yetersizliği
Başarısız insanların birinci ortak özelliği, irade gücü
zayıflığıdır. Kendini içinden disipline ederek, bir amaca doğru harekete
geçirememek bu insanların en büyük eksiğidir.
İrade gücü, insanın kendi iç güçlerini bir mercek gibi
toplayıp, bu gücü bir amaca yöneltmektir. İradesi zayıf olduğu için kendini
kontrol edemeyenlerin, olayları ve diğer insanları yönetmesini beklememek
gerekir.
2- Zaman kullanım bilincinde zayıflık
Başarılı ya da başarısız herkesin 24 saati vardır, farkı
yapan bu zamanı nasıl kullandıklarıdır. Başarmak istediği işleri, bir zaman
çerçevesine oturtup, yani ‘işleri takvime bağlayıp’ sonra da kendini o
programına göre denetleyenler, iyi bir kişisel organizasyon sistemi kurmuştur.
Belli bir amaç ve yön duygusuyla hareket etmeyenler,
zamanının değerini de bilemez. Yapılacak işleri olanlar için zaman geçer, bir
amacı olmayanlar içinse zaman döner! Sabah olur, öğlen olur, akşam olur, tekrar
sabah olur!
3- Başarıyı dış faktörlere bağlama eğilimi
Bernard Show ünlü esprisinde, “Başarı tamamen şansa
bağlıdır, inanmıyorsanız başarısızlara sorun!” der. Başarısızların,
hayatlarındaki sonuç-ları kendi karar ve seçimlerine bağlamak yerine, kader,
kısmet, şans ve şartlar gibi dışsal faktörlere bağlama eğilimi yüksektir.
Egolarını savunmak ve öz saygılarını korumak için,
başarısızlığı “Rüzgar karşıdan esiyordu, hakem karşı tarafı tutuyordu” gibi dış
faktörlere bağlarlar. Bu tutumun tehlikesi nedir? İnsanlar başkalarını ve
şartları çok fazla suçlarsa, öğrenmeye zaman bulamaz.
4- ‘Saydı’ tipi düşünmeye yatkınlık
Başaranlar, önlerindeki şartlardan nasıl başarılı bir sonuç
çıkarabileceklerini düşünür. Başarısızlık merkezli düşünenler ise, ‘başka
şartlarda olsa-lardı’ neler yapabileceklerini anlatıp durur. Bu ‘saydı’ tipi
düşünmedir. Bu tür kadınlar, ‘erkek doğsalardı’ neler yapabileceğini
anlatırken, bu tür erkekler ‘kadın doğsalardı’ neler yapabileceklerini
sayıklar.
Daha ilkokula bile gitmemiş olan İbrahim Tatlıses, “Urfa’da
Oxford olsaydı, biz de giderdik” der! Kısacası, başarı sonuç alır, sevinir ve
susar. Başarısızlık konuştukça konuşur. Çünkü elinden iş gelme-yenlerin,
dilinden çok söz gelir! Cenap Şahabettin’in deyişiyle “Yerinde sayanlar
yürüyenlerden daha çok gürültü çıkarır.”
5- Arabeskleşmeye yatkınlık
Başarısızlığa götüren tavırlardan biri de arabesk düşünmeye
yatkınlıktır. Arabesk hayat görüşü sürekli bir ‘başarısızlık beklentisi’
içindedir. Kendini ‘bela paratoneri’ gibi görür.
Arabesk söyleyerek başarılı olunabilir ama arabesk bir dünya
görüşüyle başarıdan başarıya koşmak pek mümkün değildir. Arabesk tavırlılar,
söylemek yerine söylenmeye yatkın; anlatmaktan çok alınmaya eğilimlidir.
Sürekli bir ‘kurban psikolojisi’ içinde kıvranır. Eziklik ile ezme içgüdüsü
arasında savrulur, ‘doğru dozda tavır’ sorunu yaşarlar.
6- Atalet ve tembelliğe yatkınlık
Bir şeyi yapmanız gerektiğini biliyorsunuz. Onu niçin
yapmanız gerektiğini de biliyorsunuz. İsterseniz nasıl yapabileceğinizi de
biliyorsunuz. Yapmamakla neler kaybettiğinizi de biliyorsunuz. Yaparsanız neler
kazanacağınızı da biliyorsunuz. Elinizi kolunuzu bağlayıp, yapmanızı engelleyen
birileri de yok.
O halde sizin içinizde olup, sizi durduran nedir? Atalet!
Atalet, miskinlik, tembellik, üzerine ölü toprağı serpilmiş
gibi hareket etmek, yılgınlık demektir. Kaybedenlerin ana ruh hali, tembellik
ve atalet psikolojisidir.
7- Kaybetme korkusundan kazanmaya kalkışmama
Bİr araştırma insanların “Ya başaramazsam” diye korkanlar ve
“Ya başarırsam” diye korkanlar diye ikiye ayrıldığını göstermiştir. Pek çok
insanda, başarısızlık korkusundan çok ‘başarı korkusu’ olduğu ortaya çıkmıştır.
Başarı korkusu, bazı kişiler-in başarılı olunca
samimiyetlerini kaybedeceklerini, arkadaşları tarafından eskisi gibi
sevilmeyeceklerini, ‘insanların onlara çıkarları için yaklaşacağını’ düşünüp,
başarıdan uzak durması demektir.
Önemli bir diğer grup ise, ‘ya başarılı olduktan sonra
zirvede kalamaz, gördüğümden eksik yaşarsam’ kaygısıyla başarıdan uzak
durmaktadır. Kısacası, başarısızlar hem ‘ya başarırsam’dan, hem de ‘ya
başaramazsam’dan korkarlar!
8- Psikolojik iç sabotajlara yatkınlık
Başarısız insanların beyninde, psikolojik iç sabotaj
mekanizmaları bolca bulunur. Beyinleri adeta şizofrenik bir ikiye bölünmüşlük
halindedir. Bir tarafları inşa ederken, diğer tarafları imha eder. Bir
tarafları ileri iterken, diğer tarafları geri çeker.
Neyin doğru neyin yanlış olduğu, neyin ileriye götürdüğü,
neyin geride bıraktığı konusunda net değillerdir. Başarı konusunda derin bir
kafa karışıklığına sahiptirler. Kafası net olmayan insanların, eylemleri de net
olmayacaktır. Nazımın bir deyişini biraz değiştirirsek, “Bana kafanızın içinde
başarının net bir resmini yapabilir misiniz?”
9- Kendini geliştirmeye kapalılık, kurnazlığa yatmak
Azgelişmiş insanların, katakulli kapasitesi çok gelişmiş olur!
İşini en doğru ve verimli şekilde nasıl yapacağına kafa yormak yerine, önce o
işin kurnazlığına kafa yormak, tipik bir ‘azgelişmiş başarısız insan’ tavrıdır.
Bu tür insanlar, ülkemizde çoğunluk olduğu için, yaygınlıktan gelen rahatlığa
sahiptirler. Kurnazlık, otoriter ve azgelişmiş toplumlarda yaygındır.
Ege Cansen’in deyişiyle ‘bilgi açığını kurnazlıkla, beceri
yetmezliğini ise kabadayılıkla kapatma’ eğilimi başarısızların
karakteristiğidir. Başarısızların çoğu yeni şeyler öğrenmeye kapalı bir zihin yapısına
sahiptir. Hayat ve başarı üzerine yeni şeyler öğrenmektense, kendi arabesk
ezberlerini tekrarlamayı tercih ederler. Yaşadıkları olaylardan çıkardıkları
dersler bile, daha önce çevreden duydukları kulaktan dolma fikirlerdir.
10- Başarı hakkında yanlış yargılara sahip olmak
Başarılı insanlar ‘başarının sırrı’nı bilir. Başarısız
insanlar da bilir! Arada bir fark vardır, başarısızlar yanlış bilir! Daha da
kötüsü, bazıları doğrusunu bilmek de istemezler! Çünkü başarının kendi
ellerinde olabildiğine inanmak, insanı sorumluluk altına iter. Nasıl
başaracağını öğrenip hayatının sorumluluğunu taşımak yerine, kişisel gelişim
kitaplarını ve yazarlarını suçlamak çoğu insana daha kolay gelir.
Başarı da, futbol ve siyaset gibi, hemen herkesin fikir
sahibi olduğu ama çok az insanın birinci sınıf bilgi sahibi olduğu bir alandır.
Beynimiz başarı hakkında hurafeler ve ‘leylek hikayeleri’yle dolu.
Başarısızların, yapması gereken ilk şey, başarı üzerine yeni şeyler öğrenmek
değil, başarı hakkında bildiklerinin bazılarını unutmaktır!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder