Kenevir
1. Bir dönümlük kenevir, 25 dönümlük orman kadar oksijen üretir.
2. Yine bir dönümlük kenevirden, 4 dönüm ağaca eş kâğıt üretilebilir.
3. Kenevir tam 8 kez kağıda dönüştürülebilirken, ağaç 3 kez kağıda dönüştürebilir.
4. Kenevir 4 ayda yetişir, bir ağaç ise 20-50 yılda…!
5. Kenevir, gerçek bir radyasyon temizleyicidir.
6. Kenevir dünyanın her yerinde yetiştirilebilir ve çok az suya ihtiyaç duyar. Ayrıca kendisini böceklerden koruyabildiği için tarım ilacına da ihtiyaç duymaz.
7. Kenevir ile yapılan tekstil ürünleri yaygınlaşırsa, tarım ilacı sektörü tamamen ortadan kalkabilir.
8. İlk kot pantolon, kenevirden yapılmıştır; hatta “kanvas” kelimesi kenevir ürünlerine verilen isimdir.
(Kenevir ayrıca ip, halat, çanta, ayakkabı, şapka yapımı için de ideal bir bitkidir)
9. Kenevir, AİDS ve kanser tedavisinde kemoterapi ve radyasyon etkisini azaltma; romatizma, kalp, sara, astım, mide, uykusuzluk, psikoloji, omurga rahatsızlıkları gibi en az 250 hastalıkta kullanılmaktadır.
10. Kenevir tohumunun protein değeri çok yüksektir ve içindeki iki yağ asidi de doğada başka hiçbir yerde bulunmamaktadır.
11. Kenevirin üretimi soyadan bile daha ucuzdur.
12. Kenevirle beslenen hayvanlar, hormon takviyesine ihtiyaç duymaz.
13. Plastik ürünlerin tamamı, kenevirden üretilebilir ve kenevir plastiğinin doğaya dönüşmesi oldukça kolaydır.
14. Bir arabanın gövdesi kenevirden yapılırsa, dayanıklılığı çelikten tam 10 kat fazla olur.
15. Binaların yalıtımı için de kullanılabilir; dayanıklı, ucuz ve esnektir.
16. Kenevirle yapılan sabunlar ve kozmetik ürünler, suyu kirletmez; yani tamamen doğa dostudur...
*Alıntı
ÇEDENE VE KENDİR…
Halk arasında kendir denilen kenevir bitkisinin tohumudur
çedene. Kavurganın ve hediğin vazgeçilmezidir. Çedene, sacda kavrulan buğdaydan
mülhem “kavurganın yananı sıçrar” atasözünün diğer muhatabıdır. Sacda
kavrulurken çıkardığı ses “Çıt çıt çedene/Sar bedeni bedene/Dünya dolu yar
olsa/Alacağım bi dene” türküsünün ilham kaynağıdır.
Çedene ve onun bitkisi olan kendirin, Türkler gibi bir Orta
Asya kökeni vardır, dünyaya oradan yayıldığı kabul edilir.
Bu eski arkadaş Anadolu’da da Türk halk ekonomisi ve
kültürünün ayrılmaz bir parçası olmuştur. Bol sulanan karıklarda yaklaşık iki
metre boya kadar ulaşan kendirin uçlarındaki tohumlar mutfakta ve sağlıkta,
saplarındaki lifler ise, urgancılık ve kırsal dokumacılık alanında
vazgeçilmezdi.
Yıkanan unluk buğdaylar, kaynatılan bulgurlar veya serilerek
kurutulması gereken bütün kışlıklar, kirmenle eğrilerek ip hâline getirilen
kendir liflerinden dokunan çulların üzerinde kurutulurdu. Bu konuda toprak
damlı kerpiç evlerin bir hikâyesi olarak “Dam üstünde çul serer” türküsü akla
gelebilir.
İki metrelik boylarıyla sertleşmiş ince kamış gibi olan
kendir saplarının çula, heybeye, çuvala veya urgana dönüşmesi zahmetli bir işti
ve daha çok kadınlar tarafından yapılırdı. Erkekler, ekim yerinin hazırlanması,
ekim, söküm ve havuzlarda ıslatma işleriyle ilgilenirler, sonrası kadınlara
kalırdı.
Havuzlarda yeterince bekletilerek ıslatılan ve kıvama gelen
kendir sapları, kadınlar arasındaki imece yöntemiyle dövülür, kabuklarından
temizlenirdi. Dövme işi kağnı veya at arabası tekeri üzerinde kılıç adı verilen
özel sopalarla yapılırdı.
Sonra eğrilen ve yumaklanan kendir ipler kullanıma hazır
hâle getirilirdi. Yaz ve yazı işleri bitince bu ipler tezgâh veya ıstarda
kendir heybe, çul ve çuval olarak dokunur veya elde saç örgüsü şeklinde bağlama
işlerinde kullanılmak üzere “bağ” yapılırdı.
Kendir dokumalar genellikle kendi doğal rengi olan boz
renkte olurdu. Ama bazen kök boya ile boyanan veya renkli halı ve kilim
nakışları yapılan kendir dokumalara da rastlanırdı ama onların sayısı düz
olanlara göre daha azdı.
Kendir heybeler halı veya kilim heybeye göre malzeme
bakımından ucuz, dokuma bakımından kolay olduğu için eşek sırtında ve gündelik
işlerde kullanılırdı. Mesela çobanların heybesi kendirden dokunurdu. Olmaz ya
halı heybeyle çobanlık yapan kişi “görgüsüz” veya “ayranı yok içmeye”
eleştirisine maruz kalabilirdi. Bunun tersine olarak bayramda gelin kız görmeye
halı heybe yerine kendir heybe ile gidene de görgüsüz veya fakir gözüyle
bakılırdı.
Döl dökümünde yaylıma giden koyunların gün içinde kuzuladığı
kuzular, çobanın kendir heybesinin iki gözünde evlere taşınırdı. Yazın kendir
heybe ile çocuklar tarlada ırgatlık işleyenlere azık götürürdü.
Değirmene gidecek unluk buğdaylar kendirden dokunan yaklaşık
150 cm boyundaki çuvallara konurdu. Ağzına kadar dolu çuvallar ortalama 10-12
çinik yani 80-100 kilo kadar buğday alırdı. Bu çuvallar, elleşerek iki kişi
tarafından eşeğe yüklenirdi. Nasreddin Hoca’nın binince dokuz, inince 10 eşek
sayması ile ilgili fıkra böyle bir ortamda doğmuş olmalıdır.
Urgan veya halat denilen kalın ipler, kendirden yapılırdı.
Urgan yapmak bir ustalık ve âlet edevat işiydi. Bu işi yapanlara urgancı, işe
de urgan bükmek denirdi. Her bahar veya güz mevsiminde urgancılar köyleri
dolaşır ve önceden hazırlanmış kendir ipi olanların urganlarını bükerdi. Mazgan
adı verilen ve yarıçapı yaklaşık 25-30 cm olan bir tahta üzerine sabitlenen
dört özel makaraya bağlı iplerin uygun şekilde döndürülmesiyle urgan elde edilirdi.
Urganların biraz incesine de sicim denirdi. Sohbetin tadını kaçırmamak için
yağlı sicimden hiç söz etmeyeyim.
Urgan öncelikle ırgatlıktan sonra biçilen ve toplanan ekin
yığınlarının kağnı veya at arabası ile harman yerine taşınmasında kullanılırdı.
Kağnı veya at arabası salına istiflenen ekinlerin dökülmeden harmana getirilesi
urgan ve urganı berkitmede kullanılan halka sayesinde olurdu.
Eyerde, semerde veya tazı çulunda kullanılan kolanlar ve
ipler, öküzleri boyunduruğa bağlayan zelve bağları, çuvalları bağlamada
kullanılan ağız bağları, yoğurttan yağ elde etmede kullanılan çömlek yayıkların
bağları, çobanların gece uyurken sürüye olabilecek kurt saldırısını anlamak
için bir koyunun boynuna ve kendi kolunu bağladığı bağcaklar, hep kendirden
yapılırdı. “Yayık yaydım kolum şişti” türküsünün de ikinci mısrada yolu kendire
çıkardı.
Şimdi ne eken var ne diken. Döven ve dokuyan kadın kalmadı,
seklem yükleyen, değirmene giden erkek kalmadı, kavurgasını ve hediğini bilen
veya yiyen çocuk kalmadı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder